***

Bu Blog'da: Ünlü isimlerle yapılan röportajlar ve hikayeleri, gidilen workshop'lar, izlenilen; film-tiyatro-konser notları ve hafta sonu önerileri yer almaktadır.

...

28 Aralık 2011 Çarşamba

Yılbaşı akşamı için pratik makyaj önerileri!


Yeni yılda yenilenelim, güzeldik ama daha güzel olalım. Süslenelim, püslenelim ama makyajımızı da kıyafetimize uygun yapmayı unutmayalım. İşte size uzmanlardan ve benden pratik bilgiler.



27 Aralık 2011 Salı

Nuray Sayarı: “Sen bir mucizesin, milyonlarca spermin içinden buraya gelmeyi seçensin.”

Algıları ve sezgileri çok kuvvetli olan, bunun yanı sıra aldığı eğitimlerle de adından sıkça söz ettiren ve Türkiye’nin ilk yasal Astrolog’u olan Nuray Sayarı ile düşünce gücünü, rüyalarımızı, 2012’de bizleri nelerin beklediğini, annelik hikayelerini konuştuk. Kısa burç yorumları bana yetmez derseniz internet sitesinden bilgi alabilir ve yeni çıkardığı 2012 yorumlarından oluşan kitabını da  okuyabilirsiniz. 2012’de doğuracak anneler çok şanlısınız, çünkü altın çağına girdiğimiz bu yılda doğacak bebekleriniz “profesör olma yolundalar” der, 
Nuray Hanım.

22 Aralık 2011 Perşembe

Bennu Yıldırımlar röportaj notlarımdan…


Nasıl biri ile karşılaşacağımı tam olarak kestiremediğim bir röportaj öncesi kaçıncı röportajım olursa olsun hep tedirgin oluyorum.

Okuduğum söyleşilerden fikir edinmeye çalışıyorum ama bazen onlar da tedirgin olma duygumu çarpı iki şeklinde ikiye katlıyor… İşte o anlardan birini Bennu Yıldırımlar röportajı öncesi yaşadım…
“Acaba nasıl biri?” sorusuna verdiğim cevap, daha doğrusu aklımda var olan şekli, karşılığını hiç bulmadı. Bambaşka bir karakter çıktı karşıma. Ben onu dizilerinden ya da arada verdiği röportajlarından, daha durağan biri olarak kurmuşum kafamda meğer farkında olmadan. Ama hiç öyle biri değilmiş… Hayatı geldiği gibi yaşayan, sonsuz özgüveni olan biri merhaba diyerek başladı röportajıma.
Keyifliydi, farklıydı, biraz karışık cümleler kursa da hatta bunları nasıl yazacağımı merak etsede Anne Bebek Dergisi Ocak sayısı için güzel bir söyleşi gerçekleştirdik kendisiyle.

15 Aralık 2011 Perşembe

Ben severim, sen de piyango bileti olursun. Baktın tutmadın, yırtılıp atılırsın!

Biri bir olay anlattı; dinledim, düşündüm, kurdum, kurcaladım ve bir hikaye yazdım...

Yeni tanıştığım bir durum karşısında şaşkınlık içinde kalmayı dünden bugüne başarabilen ben şimdi size neler anlatacağım. Hayatta her şey bir şeylere işaret bunu çok daha iyi anladım. Sondan başa, baştan sona karman çorman, belki de biraz ucuz cümlelerle anlatacağım artık nasıl gelirse, akışında, sinir harbi içinde, kalanların acısıyla, gidenlerin küstahlığıyla, sevenlerin en acınır haliyle, kaçanların en dik durumlarıyla. Senden bir parça alarak, ondan bir parça ekleyerek, seni beni, bütün yaparak, kurcalayarak, kurcalatarak, içimdekileri dökeceğim işte. Sende içinden bir parçasını alıp yorumlayacaksın kesin! “Nasıl yani diyeceksin belki. Belki de aman sen de ne olacak hayat bu her gün yeni dersler veriyor bende yaşadım. Yaşadım ve geçti, geçer salla”… gibi cümleler kuracaksın belki benim için.

Şimdi nereden başlanır ki? En zoru da başlamak değil midir hayatta? Hatırlasanıza; ilk iş günü, ilk sevgili buluşması, ilk dokunuş, ilk ayrılış, ilk aldatılış, ilk yalanlar, ilk mutluluklar… Hangisi kolay oldu? Hiçbiri…

Hayattan alacak çok ama çok dersim var. Ay biliyorum elbet ama şimdi hiç sırası değildi mesela. Farkındayım hala giriş yapamadım konuya ama hazmedememek işte. Bazen hissedersin, anlarsın ama konduramazsın işte sonrada böyle geveleyip durursun, uzun uzadıya cümleler kurarsın. Yorarsın kafanda, yorulursun düşündükçe, saçmalarsın birazda ama hepsi içsel durumlar olduğundan sallamazsın da fazla.

Günlerden bir gün deyip masal tadında başlayayım bari de bir kez daha hatırlayalım “mutlu son” diye bir sonun olmadığını. Son olduysa zaten mutsuzluk vardır ortada yani!

Hani dedim ya hayatta her şey bir şeylere işaret diye işte öyle anların birini yaşadım. Aylardır aramadığın “sözde arkadaşım” –sözde arkadaşım diyorum anlayacaksınız anlattıkça neden sözde dediğimi- olan birini aradım bir şey sormak için, sorumu sordum tam kapatırken de ah bu benim hissim bir eski sevgiliyi sorma gereğini hissetti. Hissetmez olsaydı, sormaz olsaydı çünkü tamam abartıyorum şuan ama aldığım cevap karşısında şok oldum. Bak sen şu işe; benim eski sevgilim –ki zamanında hislerimin tavan yaptığı adam olur kendileri- “sözde arkadaşımla” arkadaş olmuş. Bütün soru cümlelerini kurarak mantıklı bir cevap aradım ama sorduğum soru cümlelerinin hiçbiri cevabını bulamadı… Sonra aklıma takılan şu oldu “Sadece arkadaşız”… “Sözde arkadaşım” ısrarla bunu söyleyip, onu nasıl bir zan altında bıraktığını söylerken aklımdan geçen sadece neden ya oldu, bir sürü insan varken neden bu kazığın bana atılmak için taşların yavaş yavaş döşendiğini sorguluyordum. Daha düne kadar hayatında olmayan biri nasıl oluyorda benim eski sevgilim olunca değerli oluyor. Şimdi diyeceksiniz ki eski sevgilin işte sen neye takıldın? Ben ortadaki terbiyesizliğe takıldım, ben bir arkadaşın, arkadaşına -yaşadığı ilişki bitse bile- saygılı olmayışına takıldım, ben evimi, ekmeğimi paylaştığım, hislerimi anlattığım kişinin vurdumduymazlığına üzüldüm. Ben aslında daha çok “ona” kızdım, bu kadar midesiz olabildiği için. Aylardır yüzünü görmediğim, unuttuğum, anlamını yitirdiğin eski sevgili kendini “iyi hatırlanır” bile kılamadın. Ahşalayan ve hiçbir şey söylemeyen şu bakışlarımı gör isterdim sen, gör ki utan kendinden, yaptığından.

Ben; abartırım, yaşarım, hissederim, söylerim, yazarım, kızarım her şey yaparım ama kazık atmam, önümü ardımı düşünmeden adım atmam…

Kimse kendini nimet sanmasın bu yazı sonunda. Adam olmak, insan olmak bir meziyettir. Hiç içten söyleyememiştim ama iyi ki de gitmişsin ve ben iyiki de senden vazgeçmişim. Bu yazı, bu tartışma, bu kavga, bu iç savaş her neyse işte sadece anlamlandıramamaktan kaynaklı, seven olmaktan değil!

12 Aralık 2011 Pazartesi

Ben mutfaktayım yine en keyifli halimle…


Norveç Mutfağı’ndan lezzetler yapmak için MSA’nın mutfağına konuk oldum geçen gün. Profesyonel mutfakta yemek yapmak hem çok keyifli hem de daha az yorucu oluyor. Her şey önünüzde hazır olunca, kat-karıştır size kalıyor sadece. Ardından toparlamaya da gerek olmayınca değmeyin keyfime diyorsunuz.

Yapma aşamasında son derece keyifli olsam da yeme konusunda aynı şeyi söyleyemeyeceğim çünkü ben çiğ lezzetleri tadamayanlardanım. Ama ekipte olan ve yaptıklarını yiyen katılımcılar lezzetten gayet memnun kaldılar.

Yaptığımız lezzetlerden biri de Somon’du. Somon Balığı içerdiği birçok yararlı vitamin ve mineraller ile eşsiz bir besin kaynağı her ne kadar ben yiyemesemde… Somon Omega-3 yağ asitleri  bakımından da oldukça zengin. Araştırmalar, düzenli olarak Somon Balığı tüketen kişilerin kalp ve damar hastalıklarına karşı doğal mekanizması geliştirdiklerini göstermiş. Balığın her türlüsünün yararlı olduğunu hatırlatarak ve haftada mutlaka bir kez balık yeğin diyerek MSA’ya bu deneyim için teşekkür ediyorum.

9 Aralık 2011 Cuma

Toçev ve Scotch-Brite’la “Temiziz” dedik!

Scotch-Brite’in, Toçev (Tüvana Okuma İstekli Çocuk Eğitim Vakfı) ve Milli Eğitim Bakanlığı ile birlikte yürüttüğü sosyal sorumluluk projesi olan “Temiziz” adlı çocuk oyununu izlemek için Hatay’a gittim Ekim ayı sonunda. Çocuklara temiz olmanın anlayışını; boyutlu görseller kullanarak ve durağanlığı ortadan kaldırarak onların dikkatini daha çok toplamak için rock melodileri ekleyerek kullanılan projede, ilköğretim öğrencilerine önce kendi odasından başlayarak sonrada çevresini temizleyerek daha temiz bir dünyaya ulaşmanın verdiği mutluluk anlatılıyor. Oyunu Tiyatro sanatçısı Güray Dinçol yazmış ve proje sırasında da yanımızda olan Tiyatro Sanatçısı Hakan Bilgin’de yönetmenliğini üstlenmiş. Kendisi aynı zamanda on iki yıldırda Toçev’de görev almakta. Unutmadan, eğer sizde Toçev’e katkıda bulunmak ve bir şeyler yapmak isterseniz internet sitesine tıklamanız yeterli. Bir çocuk bir hayat demektir bu da günden güne büyüyen yararlı bireyler yetiştirmek ve daha doğru toplum oluşturmak demektir.

6 Aralık 2011 Salı

Petra toplantısından notlarım

Evet evet sizlere güzel haberlerim var. 21-23 Ekim tarihlerinde Rixos Downtown Antalya Hotel’deki Petra’nın en çok satış yapanlarını ödüllendirdiği ve yeni ürünlerini tanıttığı toplantıya davetliydim. Müjdem var dedim çünkü, Türkiye’de doğrudan satış sektörünün ilk ve en önemli temsilcilerinden olan Petra; hepinize iş fırsatı imkanı sunuyor. Üstelik yapmanız gereken çok basit siteye girip formu doldurmak ve çok küçük tutardaki parayı yatırmak. Sonrasında ise yaptığınız satışlarla sizde birinciliğe ulaşırsanız bir sonraki ödül töreni ve eğlence gecesinde birlikte olabiliriz.


29 Kasım 2011 Salı

Anne Bebek Dergisi / Aralık 2011

Nil ile Çam ağacımızı süsledik
Bu ay Canan-Tuğrul Yılmaz çiftinin şirin kızları ve Ömer’in biricik kardeşi olan Nil ile stüdyomuzdaydık. Nil ile çekim yapmak çok keyifliydi çünkü güler yüzü ile bize hemen harika pozlar verdi. Durum böyle olunca da size yine güzel ve de keyifli bir yılbaşı kapağı sunmak çok kolay oldu. Tuğrul ailesine yeni yılda sağlıklı, mutlu günler diliyoruz.


28 Kasım 2011 Pazartesi

Astrolog Nuray Sayarı söyleşisinden

Her cümlesine önce kendini sev diye başlayan başarılı Astrolog Nuray Sayarı ile Ocak 2012’de bizleri nelerin beklediğini öğrenmek için ofisinde buluştuk.
Algıları sezgileri güçlü bir kişinin karşısına oturduğunuzda biraz tedirgin olabiliyorsunuz, çünkü o sizin aklınızdan geçeni kolaylıkla anlayabiliyor. Durum böyle olunca da sorunuzun cevabını alırken aklınıza takılan yerlerine de cevap bulabiliyor ve sürekli sorular sorma gereğinde bulunmuyorsunuz. “Bu da doğru” diyerek onaylıyorsunuz her söylediğini.

Anlayacağınızı önce odasının atmosferi ve sonrasında da anlattıkları sizi büyülüyor. Bunlardan birini sizlerle paylaşmak istiyorum. 40 rakamının hayatımızdaki yerini biliyor musunuz? İşte Nuray Hanım’dan 40 gün hikayesi:

“Bir boyuttan diğerine geçeriz ve Tanrı’nın semasından ayrılırız. Bilmediğimiz bir boyuttur bu, dünyanın en harika meleğinin ellerine doğsakta. O melek bizim annemiz olsada. Biz ruh olarak Tanrı’nın ışığında gölgeleniriz. O ışıkla güven içinde oluruz. Sonra Tanrı bize bir göz verir. Doğum vakti başlar, çok korkarız. Nereye gideceğiz, ne yapacağız diye. Önce bir can atarız farklı bir boyutta olmak için. Sonra derki; korkma, sana iki tane melek vereceğim ve seni kırk gün boyunca oyalayacak. Seni o boyuta alıştıracak. Bir boyuttan ayrılıp, bu boyuta geliriz. Anne rahminden dünyaya geliriz. Mevlana’nın dediği gibi “Karanlıkta ışığı görünce ağlarız.” O ışık bu boyuttur. Ama o kırk gün bebek hep gülümser, işte o kırk gün Tanrı’nın görevlendirdiği meleklerle oyalanır ve alışır. Kırk gün sonra anne ile bağlantısı başlar ve çevre ile iletişim kurmaya çalışır. Büyür ve bazen belki de çok az bir zamanda görevini tamamlar. Bebekken de ölebilir, onunda imtihanı anne-babaya evlat acısını vermektir. Burada da insanların bu acıyı kabul etmesi gerekmekte ki bir daha o acı ile imtihana geçmesinler. Her şeyi kabul etmeliyiz. Vakit geliyor, bir gün ölüyoruz ve bu seferde kırk gün arkamızdan okunuyor. Böyle bir bağlantı vardır kırk rakamı ile hayatımızın. Hep ne deriz; kırkı çıktı, kırkına girdi. Dolayısıyla sıfırın ve dördün hayatımızda çok büyük bir anlamı vardır. Çünkü biz sıfırla doğarız. Uzak doğuda kırk uğursuzluk olarak bilinir, dörtte. Amerika’da on üçtür, toplamı da dörttür. Kırk yaşına kadar iyi yaşarsınız, kırk yaşından sonra yükseleninizle hayatınızı sürdürürsünüz.”

İki saat süren söyleşimiz sırasında anneliğinden, evliliğinden, 2012 yorumlarından, gün ve sayı yorumlarında, kuantuma kadar birçok şeyi konuştuk. Tüm detaylar Anne Bebek Dergisi Aralık sayısında.

24 Kasım 2011 Perşembe

Hatırladığım öğretmenlerime...

İlk yazı defterimi saklamış annem. Arada bakar; “ben nelerde becermişim, ne güzelde çizmişim çizgileri, yazmışım harfleri” derim. Sonra da bana bunları öğreten öğretmenimin kulaklarını çınlatırım sevgiyle hatırlayarak.


Eğitim-öğretim hayatım boyunca benimde oldu elbette sevmediğim öğretmenlerim ama hepsinden bir şeyler alabilmeyi başardım hep.

Sevmediklerim kötü olduklarından değil, çocukluk dönemime fazla gelen disiplinli hareketlerinden oldu kimi zaman. Kimi zaman da bizi hiç anlamadığını düşündüğümden... Sevdiklerim ise hep bilgiyi; en doğru ve en iyi şekilde, en alabileceğimiz haliyle sunan öğretmenlerim oldu.


Tüm öğretmenler çok değerli ama ben hayatımda yeri olan ve hala görüşmeyi başarabildiğim tüm öğretmenlerimin gününü kutluyorum…


Benden arta kalan bir not:
Üniversiteye gittiğinizde hani klasiktir ya senden küçük olan çocuklara yardım edersin derslerinde. Ben de komşu oğluyla her akşam ders yapardım o zamanlarda. Üstelik onun için “öğretmen” sıfatını almıştım farkında olmadan. Farkına ise; bana kendi harçlığı ile kimseye hiçbir şey söylemeden aldığı sarı bir çiçek ile vardım. Üzerinde; “Öğretmenler Günün kutlu olsun Aslıhan abla” yazıyordu. Hayatımda alabileceğim en anlamlı ve özel çiçeklerden biri oldu yaşadığım ana eşlik eden o sarı çiçekler

21 Kasım 2011 Pazartesi

Özge Özberk: “Baba olacağına inandığınız erkeği bulduğunuzda anne olun!”

Çocukluğunda evcil hayvanlara olan merakından dolayı Veteriner olmaya karar veren ama Veterinerlik Fakültesine gittikten ve hasta hayvanlara yapılan müdahaleleri gördükten sonra fikrinden vazgeçen, öylesine bir ajansa yazılıp, sonrasında da başarılı işlerle karşımıza çıkan, şansın ve başarının aynı anda sizi bulması gerektiğini düşünen, yaptığınız işin eğitimini almanızın önemli olduğunu vurgulayan; ekranın en şirin, en güzel annesi olan Özge Özberk ile yeni tiyatro oyunu; “Sinek Kadar Kocam Olsun Başımda Bulunsun”un provaları sonrasında Apera Cafe’de buluştuk. İşinden bahsederken mutlulukla cümlelerini kuran Özge Hanım, söz oğlu Leo’ya gelince tarif edilemez bir hala bürünerek anlattı sevgisini. Soğuk İstanbul gününde, sıcacık sohbeti için kendisine teşekkür ediyoruz. 

17 Kasım 2011 Perşembe

Korunma yöntemleriniz sizi ne kadar koruyor?

Klinik Direktörü Op. Dr. Serhat Partalcı, çiftlerin hamilelikten korunma yöntemlerini evliliklerinin ilk yıllarında uygulamaya çalıştıklarını, modern ve geleneksel korunma yöntemlerini bilmediklerini, kulaktan dolma bilgileri kullandıklarını belirtiyor. Modern korunmanın ilk şartlarının “korunma yöntemine kadın ve erkeğin birlikte karar vermesi, kabul etmesi ve uygulaması” olduğunun da altını çiziyor.
Partalcı; Her 100 kişiden 40’ının herhangi bir yöntem kullanmayıp korunmadığını, 30’unun ise hamilelik oluşturma risk oranı %15 ile %20 arasında olan geleneksel yöntemleri tercih ettiğini belirtiyor.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...