***

Bu Blog'da: Ünlü isimlerle yapılan röportajlar ve hikayeleri, gidilen workshop'lar, izlenilen; film-tiyatro-konser notları ve hafta sonu önerileri yer almaktadır.

...

28 Haziran 2011 Salı

Sihirli Annem setindeyiz İnci Türkay için...

Haziran sayımız için röportajımızı çocukların çok sevdiği bir dizide rol alan İnci Türkay yani nam-ı değer Betüş’le yaptık. Röportajımızı gerçekleştirmek için şatoya yani stüdyoya gittik. Ben bayıldım buraya, her şey en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş. Resimde de görmüş olduğunuz pastanedeki yiyeceklerin hepsi yapma ama ne kadar da gerçek gibi duruyor öyle değil mi?

Ekranda muhteşem gözüken şato, gerçekten de harikaydı. Tabi siz benim şato dememe bakmayın burası stüdyo şato.
Zamanlamamız harika diyerek başladık röportajımıza, çünkü tam da set arası verdikleri anda çaldık kapıyı, yaptık röportajımızı. Sorularımıza son derece içten cevap veren İnci Hanım’ın zayıflığı; şirinliği ve güzelliğinin yanında dikkatimi çeken bir diğer unsur oldu. Çocuk doğurmuş bir hali yoktu hiç. Konuşurken anneliği ne kadarda ciddiye aldığını anlıyorsunuz. Ali için 5 yıl ara vermiş her şeye her şeyi göze alarak hem de… Son günlerine kadar sette olan İnci Türkay, doğumdan sonra oğlunun her ilkini birlikte yaşama şansı olan ünlü annelerimizden. Kuralsızlığının içinde kuralları olan bir kadın o. Boşanma sürecini oğluna en az hasarla anlatabilmeyi başarma yolunda emin adımlarla ilerleyen biri o. Sokaktaki insanlara dizide verdiği enerjiyle yaklaşan biri o…

Aslında en önemlisi de Ali’nin annesi o. Oğlundan bahsettiğimiz sırada aramıza katılan Ali setlere alışık olmasından hemen bize çok güzel pozlar verdi. Aralarındaki bağ kıskanılacak türdendi. Birlikte çok güzel kareler verdiler ve çok güzel bir söyleşi gerçekleştirdik. Bu söyleşi için Anne Bebek Dergisi’nin Haziran sayısını beklemeniz gerekiyor.
Bu keyifli söyleşi için İnci Türkay’a teşekkür ediyoruz.

Fotoğraf: Burçin Çobanoğlu-Şahver Koçulu

Sırada Hülya Koçyiğit

Eski Türk Filmleri’ni izlerken Hülya Koçyiğit, Filiz Akın ve Türkan Şoray’la röportaj yapma isteğim artmaya devam edince işe Hülya Koçyiğit ile başladım.

Babalar Günü etkinliği için bir AVM’ye davetliydi yılın babasını seçmek için. Öncesinde buluşup anneliği, sinemayı ve Sana & Toçev’in birlikte yaptığı projenin yüzü olması sebebiyle de sosyal sorumluluk projesi hakkında uzun uzun konuştuk. Anne Bebek Dergimiz’in Ağustos sayısında yayınlanacak olan röportajımı mutlaka okuyun diyerek başa dönüyorum şimdi.

Dik duruşu, düzgün Türkçesi, derin bakışları…

Röportajımıza keyifle başladık. Konuşurken kesinlikle ve kesinlikle göz teması kurmayı seven biri. Anne olduğu dönemde cahil olduğunu ve torunuyla birlikte keyifli bir ananelik süreci geçirdiğini anlatırken torunlarına duyduğu sevgi her kelimesinden anlaşılıyordu.

Her zamaki gibi çok şıktı ve harika bir cildi vardı. Kıskandım dersem yeridir.

Dipnot: Eski insanların aldığı havada, yediği yemekte ne var çok merak ediyorum. Her röportajım güzel ve özel benim için ama onlarla röportaj yaptığımda aldığım geri dönüş çok farklı oluyor bunu Zihni Göktay röportajımda da yaşadım.

Son derece keyif aldığım bu sohbet için Hülya Koçyiğit’e teşekkür ediyorum.

19 Haziran 2011 Pazar

Baba olunca "..." oldum.

Baba olmak nasıl bir duygudur bilemem ama harika bir babanın kızı olmak nasıl bir şeydir işte bunu bilirim. Hayatta her lezzeti tatmanızı sağlayan bir babanın kızı olmakta ayrı bir haz...
Evet, ay babaların ayı, hani birçok sorumluluğu annelerin üzerine atıp, sevgilerini çocuklarına veren babaların ayı, kendini babalık duygusuna hazırlayanların ayı...
Tüm babalarımızın "Bababalar Günü'"nü kutlarız. İşte birkaç ünlü babamız bu boşluğu böyle doldurdu.
                                               BABALAR GÜNÜ'NÜZ KUTLU OLSUUUUN!

18 Haziran 2011 Cumartesi

Açıkhava’daki hiçbir etkinliği kaçırmadığımı ve her seferinde tüm Açıkhava etkinliklerine “Şiddetle evet!” dediğimi bilmeyen yok artık. İşte bu akşamda bu cümlemi yineledim, çünkü sahnede yılların eskitemediği Ajda Pekkan vardı.

Sahneye siyah ve gayet seksi bir elbiseyle çıktı. Elbisesine lafım yokta o botlar bana abartı geldi ama Ajda Pekkan bu ne giyse yakışır cümlesi de kurduttu iç sesim.

Sahne tam da ona yakışır şekilde hazırlanmıştı. 3 saat boyunca doyumsuz bir eğlence sundu izleyenlerine. Hani belli bir kısmın kurduğu cümleler varya güzelliğine dair; “her tarafı estetik” cümleleri kuruluyor ya hani tam da bu noktada onlara şöyle bir sorum olacak: Ruhunu ya da enerjisini de estetik yaptırmış mıdır? Ne dersiniz? Altmış yaşını geride bırakmış bir kişi için bence olabilecek en yüksek performansın sahibesiydi bu gece kendisi. Bu yüzden estetik yaptırmış, o yüzden güzelmiş cümlelerinin üzerini çizip geçiyorum. Mükemmel bir vücudu vardı, haliyle kıyafeti de süper duruyordu.

10 Haziran 2011 Cuma

Sevinç Erbulak: “Bizi diğerlerinden ayıran seçimlerimizdir.”

Milliyet Gazetesi Cadde Eki'nin 5. sayfasında yer alan Sevinç Erbulak röportajım.

10 Haziran 2011

Ekranların en sempatik, tiyatro sahnesinin en yakışır insanlarından biri olan Sevinç Erbulak ile Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nun bahçesinde İstanbul Efendisi oyununun gösteriminin sergilenmesine yaklaşık iki saat kala buluştuk. Oyun üç yıldır oynanınca o kadar da yoğun provalara gerek kalmıyor haliyle. Bu yüzden de rahat rahat söyleşimizi gerçekleştirdik. Heyecanlı mıydı? “Evet” ama tedirgin miydi diye sorarsanız “Kesinlikle hayır!” diye cevap veririm size. Sebebi de belli, o oyunun, rolünün hakkını veren iyi tiyatroculardan biri.

Tiyatroya gelin çünkü;
"Sizin geldiğiniz gece olanlar sadece o gece oluyor.
O gece söylediklerimizi bir başkasına ne kadar detaylı anlatırsanız anlatın gelecek olan arkadaşlarınız başka bir şey seyredecek.
Bir cinayet oyunundan çıksanız bile dünyanın en romantik hikayesi olarak hatırlıyor olabilirsiniz.
Yanınıza oturan inalsa siz bile farklı bir şey düşünerek çıkabilirsiniz.
Ufkunuz açılır."
Çok iyi oyuncular var." der Sevinç Erbulak...

Oyundan önce buluştuk sondan başa doğru gidelim. Oyun öncesi neler yapıyorsunuz?
Bu çok uzun zamandır oynadığımız bir oyun, üçüncü senesindeyiz artık. Dolayısıyla dün uzun bir provamız oldu, herkes bugün dinlendi. Şimdi oyun başlayana kadar sohbet muhabbet şeklinde geçecek. İlk zamanlarla şuan arasında fark hazırlık aşaması daha uzun sürüyordu. Kendimizi rolün kişilerine, makyajına hazırlamamız uzun sürüyordu, şimdi onlar çok kısaldı. Artık 3-5 dakikada hazırlanacak kıvama geldik.

İlk oyununuzun adı neydi? İlk canlı performans sergilediğinizde neler hissettiniz?
O duygum değişmedi, bu gecede olacak. İlk on dakika heyecan oluyor. Tedirginlikte vardı, unutmaktan çok korkardım, artık korkmuyorum mesela.

^^ İstanbul; kendimi bir yerden bir yere yetişmeye çalışan bir varlık gibi hissettiriyor beni. Kaçtığım bir şehir. Ben kasaba insanıyım galiba. Yaşayabilen insan için güzel bir şehir sadece. ^^

Unutmamak nasıl bir şey? Birbirinizi o an nasıl dengeliyorsunuz?
Yooo, unutuyorum. Siz sadece fark etmiyorsunuz. Artık bir oyunun tüm dengelerine sahip oluyorsunuz. Kim neyi unutursa unutsun, eğer sahnede yalnız değilsen, yalnızsa kendi kıvraklığı ile zaten kurtarıyor ama bir kişi bile varsa yanında oyun seyircinin anlayamayacağı bir şekilde devam ediyor. Burada unutulan şeyi biri diğerine hatırlatıyor.

9 Haziran 2011 Perşembe

Seyir Keyfi ve Sky Ride İstanbul ile 4D İstanbul üzerinde helikopterle uçuş simülasyonu

Açıldığı günden beri gitmeyi planladığım İstanbul Safir 360 Seyir Terası’na geçen haftalarda gitme fırsatı yakaladım. Gitmeden önce gidenlere sorma merakımdan aldığım cevaplar hep çok güzel oldu ama gidip gördüğümde çok güzel değil; çok çok güzel dedim.

Safir; 261 metre yüksekliği ile Avrupa’nın en yüksek binası. Zemin altındaki 43 metrelik kısmıyla da Türkiye’nin en derin binası. (En azından şimdilik bu böyle, yıllar ne gösterir bilemeyiz.)

Gelelim seyir terasına...

Terasa çıkmak için 54 katı ardınızda bırakmanız gerekiyor, korkmayın 54. kata bir dakikada hani ışık hızı misali çıkabiliyorsunuz. Buradan bir puan aldı bile benden Safir. Asansörden indikten sonra sizi terasta muhteşem bir manzara bekliyor, 4D’yi deneyimlemeden önce terasın keyfini çıkarın derim, çünkü keyfe değer, kalmaya değer mükemmellikte. Yükseklik korkusu olanlar buradan mahrum kalmamak için bu korkunuzu yenin derim size.

İstanbul’a aşık biri olarak, birçok şehre gidip yine de vazgeçilmezi İstanbul olan biri olarak, birkez daha aşık oldum yaşadığım kente. Resimde de gördüğünüz gibi sanki biri beni bu resme montajlamış değil mi? Ama öyle değil işte. Bu güzelliklere bu camdan işte böyle bakabiliyorsunuz.

Sevinç Erbulak’la Açıkhava bahçesinde


Benim için yeri ayrı olan röportajlarımdan birini gerçekleştirdim geçen haftaki Açıkhava tiyatro keyfi öncesi.

Yeri ayrı diyorum, çünkü yıllar önce yani lise dönemimde okul gazetesi için yapmış olduğum ilk röportajımın ismi Sevinç Erbulak…

Elimde kocaman, içine kaset koyduğumuz hani şimdilerde yerini Cd’lerin aldığı yeni neslin hatırlamayacağı bir şey olan “kasetim” kayıt cihazımın içinde -ki o da haliyle kocaman bir şey.- Elimde sorularım, sesim titrek, acaba yanlış bir şey dermiyim tedirginliği, biraz hatta fazla bir heyecan… Yazarken “anlar” aklıma geliyor, cümle olmak için birbiriyle yarışıyor şuan…

Yine bir oyun öncesiydi, sıcak ve samimi bir şekilde başladık röportajımıza, heyecanım hiç azalmadı çünkü röportaj yapıyor olmak o zaman benim için mükemmel bir şeydi ki şimdi de seviyorum söyleşilerimi ama o gün bambaşkaydı. Hangimiz hayatımızdaki ilkleri başkalaştırmıyoruzki? O günün yeri ve anlamı da öyle bir şey işte.
İstanbul Efendisi oyunu öncesi…

Bu seferde Harbiye Açıkhava’nın bahçesinde buluştuk kendisiyle, en açık haliyle, en samimi şekliyle, belki de arkadaşıyla konuşurmuşcasına sorularımı cevapladı. Daha doğrusu sohbetimizi ettik. Artık yılların verdiği tecrübe ve oyunun 3. yılını doldurmuşluğundan provalara daha az vakit ayırdıklarından uzun uzun konuştuk. Bir sonraki yazımda röportajımı da paylaşacağım ama benim için özel ve ayrı bir yerde olan bu isme bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. O zaman da okul gazetesi olmasına rağmen röportajımı kabul eden ismi “Sevinç Erbulak” yapan sebeplerden sadece biri. O kendisini yorumlarken, seçmediklerim ve seçtiklerim beni farklı kılan diye yorumladı. Çok da doğru söyledi. Daha neler neler paylaştı hepsi dediğim gibi sonraki yazımda.

Fotoğraf: Yiğit Gencer

Mutfaktayım yineee ;)

Kahvaltının yıldızı Nutella ile mutfakların en renklisi Aslıhan bir araya gelirse…
Kahvaltıların vazgeçilmez lezzeti Nutella ile MSA’nın mutfağına konuk oldum geçen hafta ve keyif dolu bir gün geçirdim. Aslına bakarsınız hep söylediğim gibi evde mutfakta olmayı pek sevmiyorum. Sanıyorum bu da beceri ile doğru orantılı bir durum ya da işlerden tembellik yapıp boş vakitlerimde mutfağa girmek yerine başka işler yaparak geçirdiğimden zamanımı, bu mutfak olayı sadece eğlenceli olduğunda benim ilgimi çekiyor.

İşte tamda bu noktada mailime düşen davete “şiddetle evet” diyerek katıldım etkinliğe. Her katıldığım etkinlikte de ben de bir yemek programı yapmalıyım diyorum kendime ve sesleniyorum iç ses aracılığımla yapımcılara; sizleri bekliyorum diye…

Kat karıştır ve harika sonuçla karşılaş

Neyse gelelim olay anına. Son derece keyifli dakikalardı. Önce malzemelerimiz hazır bir şekilde önümüze geldi, ölçme derdi yok, hamurun kıvamını tutturma derdin de yok, “kat karıştır ve harika sonuçla karşılaş” üçlemesiyle mükemmel lezzetler elde ettim. Böylece yavaş yavaş mutfağa da alışır duruma geldim. Yoğurma sırasında kıvamı tutmayacak galiba deyip bol bol un katınca biraz tariften şaşmış olsam da Nutella’yı hamurumun arasına sürüp, fırına verince gayet güzel lezzetler elde ettim. 3 çeşit yaptık: Nutellalı poğaça, pita ekmeği ve açma. Bunlardan pita ekmeğinin tarifini sizlerle de paylaşmak istiyorum:
Malzemeler:
500 gr un, 20 gr soda, 15 gr kabartma tozu, 200 ml süt, 150 gr yoğurt, 30 gr tereyağı, 500 gr Nutella

Hazırlanışı:
Tüm malzemeyi karıştırıp, yumuşak bir hamur elde edinceye kadar yoğurun. Küçük küçük yuvarlaklar yaparak mayalamaya bırakın. Mayalandıktan sonra merdane yardımı ile açıp çerisine Nutella’yı sürün ve ortadan ikiye katlayıp uçlarını bastırın. Tavada pişirip servis edin.

İşte bu kadar basit Afiyet şeker olsun hepinize…

Ben yaptım diye diyorum tabiî ki de hepsi harika olmuştu.

2 Haziran 2011 Perşembe

Anne Bebek Dergisi / Haziran 2011 kapak çekimi




















Bu ay Aysun-Ozan Zorzaman çiftinin 9 aylık oğlu Kuzey ayan'la stüdyoya girdik. Oturtsan oturtamazsın, ayakta tutsan durmaz bir yaş döneminde Kuzey Aykan. Öyleyse sepetin içine hapsetmeli diyerek oluşturduk bu ayki çekimimizi. Artık havalar iyice ısındındığından, çocukların üzerini giydirmekte zor olduğundan çıplak olsun dedik  fötr şapkası ve askılarıyla. Kapak çekimlerine başladığımız süre içerisinde en hızlı çekimimizin gerçekleşmesini sağlayan bize güzel pozlar veren Kuzey Aykan'a teşekkür ediyor, sağlıklı bir yaşam diliyoruz.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...